1 Şubat 2012 Çarşamba

MEĞER KERİMAN HALİS ECE YAŞIYORMUŞ!

İki gün önce gazetemin ön sayfasının alt köşesinde bir haber gördüm: TÜRKİYE'NİN İLK DÜNYA GÜZELİ ÖLDÜ! Başlığın altında haberin ayrıntıları vardı. "Aaaa! Demek günümüze kadar yaşamış." dedim. Biraz sonra annemle telefonda konuştuk. O'da aynı şaşkınlığı yaşıyordu. "Bugüne kadar televizyona kimler çıkmadı ki. Koskoca Keriman Halis yaşıyormuş da kimse kapısını çalıp bir röportaj yapmamış mı? Hiç ses soluk çıkmayınca öldü sanmıştım." diye söyleniyordu. Hemen bilgisayarımın başına geçip araştırdım. Evet, bir röportaj yapılmış. Toplam sekiz buçuk dakikalık çekimde bir hayli ilerlemiş yaşına rağmen, hafızasının çok iyi durumda olduğu belliydi. Temiz bir İstanbul Türkçesi kullanarak kurduğu düzgün cümleler ve sanki daha dün yaşamış gibi heyecanli bir ruh durumuyla, katıldığı güzellik yarışmasını ve anılarını anlatıyordu. Araya yarışmada çekilmiş görüntüler giriyordu. O siyah-beyaz görüntülerde günümüzün ihtişamlı salonları, sahneleri yoktu ama son derece nezih bir ortam ve kibar, eğitimli insan topluluğu fazlasıyla tatmin ediyordu. Filmi izlerken, gencecik Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden o zarif ve harikulade güzel kızın heyecanını içimde yaşadım. Birinci olduğu açıklanınca, üzerinde, kırmızı olduğunu daha sonra öğrendiğim tuvaletiyle süzülür gibi yürüyüşü, zarif bir edayla, babaannemin "temenna etmek" diye adlandırdığı tarzda selam verişi ne kadar hoş, ne kadar bize özgüydü. Peki ya Türkiye'deki bekleyiş? Kimbilir başta Mustafa Kemal Atatürk ve yakın arkadaşları olmak kaydıyla bütün vatandaşlar sonucu nasıl bir heyecanla beklemişlerdi. Sonuç açıklanınca memleketteki sevinci anlatabilmek için sözcüklerin yeterli olmayacağını tahmin ediyorum.

Bu bilgileri edindikten sonra, aklıma ilk Türkiye güzelimiz Feriha Tevfik'i araştırmak geldi. Feriha Tevfik, Keriman Halis kadar uzun yaşamamış ama ölümü çok da eski bir tarihte değil; 1991 de ölmüş. Peki bir röportaj yapılmış mı? Hayır, bulamadım. O da son derece güzel bir kadınmış. Üstelik o devirlerde kozmetik şimdiki gibi ilerlemiş değil. Binbir makyaj hilesi yapılamıyor. Fotoğraf makineleri de günümüzdeki teknolojiye sahip değil. Hele çekim hileleri, resim üzerinde oynama falan hiç yok. Yani bu hanımlar gerçekten güzeller ve çok zarifler.

Peki şu ana kadar sadece ikisinin isminden bahsettiğim bu ilk cumhuriyet güzelleri sadece güzeller mi? Hayır; aslında onlar aynı zamanda, tarihimizin en önemli devirlerinden birinin canlı tanıkları. Türk kadınını peçelerin arkasından çıkarıp, dünya sahnesine konumlandırmış öncüler. Günümüz Türk kadınının şekillendirilmesinde Atatürk'ün projesini hayata geçirip, ilk uygulayanlar. Tabii ekranlarda, beyaz perdede ve hatta hemen her alanda karşılaştığımız hanımların hepsi, Atatürk'ün Türk kadını projesinin içeriğine tam anlamıyla uygunlar mı, bu ayrı bir tartışma konusu. Açıkça ifade etmeliyim ki, bu topluma pek de bir şey vermeyen, tam tersine kötü örnek olan, magazin programlarında boy gösterip, para kazanabilmek için türlü saçmalıklar yapan, sanatçılığı ayağa düşüren kadınlı, erkekli yeteneksizler güruhu ekranlarda boy gösterirken, Keriman Halis Ece'nin sadece öldüğünde hatırlanması, diğerlerinin son yolculuklarına çıkarken bile hatırlanmamaları bana çok acı geldi. Ne yazık ki biz, tarihimizle barışık değiliz. Elimizdeki değerlerin kıymetini, varlıklarında da yokluklarında da bilmiyoruz. Bu değerler, insan veya eser,  niteliği ne olursa olsun, bozuk para gibi harcanıyor. İçimizde değer bilmezlik, elimizde bereketsizlik var. Sanki gelecek nesillere güçlü bir miras bırakmamak, geçmişe ait herşeyi hoyratça silmek gibi bir çabamız var. İşte bu nedenledir ki, artık dünya sahnesinde baş köşede davet gören değil, davet edilmek için taviz veren konumdayız.

Keriman Halis'e, Feriha Tevfik'e, bütün ilk Cumhuriyet güzellerine, tabii günümüz Türk kadınının büyük mimarı Atatürk'e rahmet diliyorum.